Millî Eğitim Bakanlığı ile RTÜK iş birliğinde tüm eğitim kademelerinde öğrenim gören öğrencilere yönelik medya okuryazarlığı bilincini geliştirmek amacıyla “Medya Okuryazarlığı İş Birliği Protokolü” imzalandı.
Millî Eğitim Bakanlığı ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) arasında “Medya Okuryazarlığı İş Birliği Protokolü”, Bakan Mahmut Özer’in katılımıyla Bakan Yardımcısı Petek Aşkar ve RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin tarafından imzalandı.
Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, törende yaptığı konuşmada Medya Okuryazarlığı İş Birliği Protokolü’nün önemine değinerek “Gençlerimizi geleceğe hazırlamak için gençlerimizin yanında olmaya, onları yetiştirmeye akademik becerileriyle bağlantılı bir şekilde değil aynı zamanda bilişsel olmayan becerileriyle, aynı zamanda onları bekleyen tehlikelere karşı da farkındalık oluşturarak türlü imkânımızı seferber ediyoruz. İşte bir taraftan akademik becerilerini geliştirirken diğer taraftan kültür, sanat ve sporla iletişimlerini, etkileşimlerini artırmaya tam olma yolunda ilerlemeleri için her türlü destek vermeye çalışıyoruz.” dedi.
Millî Eğitim Bakanlığının yaklaşık 19 milyon öğrencisi ve 1.2 milyon öğretmeniyle Türkiye’nin örneklemi değil evreni oluğunu vurgulayan Özer, “21. yüzyılda yeni tehditlerle karşı karşıya olduğumuzun da farkındayız. Her ne kadar yirmi birinci yüzyıl özgürlükler yüz yılı olarak varsayılsa ve iddia edilse de aslında bağımlılıkların çok fazla arttığı bir yüzyılla karşı karşıyayız. Çok meydan okuyucu problemlerle karşı karşıyayız. Dikkat ederseniz konvansiyonel eğitim literatüründe matematik, ana dil ve fen okuryazarlığı yaygın olarak kullanılırken bunlara yeni okuryazarlıklar eklenmeye başlandı. Dijital ve medya okuryazarlıkları… Çünkü her geçen gün hayatımıza giren teknolojiler, bir taraftan yaşantımızı kolaylaştırırken aslında aynı zamanda farklı davranış patenleri de üretmeye başlıyor.” diye konuştu.
Meydan okuyucu olan konulardan bir tanesinin genel anlamda internet bağımlılığı, özel anlamda ise medya okuryazarlığı olduğunu ifade eden Özer, internetin hayatımızı şekillendirerek dönüştürdüğüne dikkat çekerek konuşmasına şöyle devam etti: “Eğitim belki de en fazla etkilediği sektörlerden bir tanesi oldu. Hatta öyle iddialı laflar kullanıldı ki artık konvansiyonel eğitimden çıkmamız gerekiyor. Bir tuşla her türlü bilgiye erişebiliyoruz. Keşke bu bedava ve bu kadar maliyetsiz olsa. Biz biliyoruz ki Batı medeniyeti hiçbir şeyi bedavaya vermez. Burada da o her bilgiye erişimin bir maliyeti vardır. İşte o maliyet bağımlılık olarak kendisini ortaya koyar. Özellikle teknoloji akıllandıkça yani yapay zekâ ‘deeplerning’ dedikleri derin öğrenme mekanizmaları sistemin içerisine girdikçe aslında daha önce de ifade ettiğim gibi bağımlılık kavramı veya bağımlılık davranış patenini, istenmeyen teknoloji kullanımını, istenmeyen bir yan ürünü değildir. Hayır, kasten istenen ve niyetlenen bir davranış patenlidir. Bunun farkında olmamız gerekiyor. Batı literatürüne baktığınız zaman aslında çok yaygın bir şekilde konunun tartışıldığını görürsünüz. Ama maalesef bizde çok derinlemesine araştırmaların olmadığını görmekten de üzüntü duyduğumu belirtmek isterim.”
Eğitimin tüm paydaşlarına dijital bağımlılıkla mücadele çağrısı
Başta akademi dünyası olmak üzere eğitim paydaşlarının, gençlikle ilgili eli kalem tutan insanların bu konuya genel retoriklerin ötesinde çok daha farklı bakmaları gerektiğine dikkat çeken Özer, “Çünkü tehditle karşı karşıya olan bizim gençliğimiz var. Amerika Psikiyatri Derneğinin 2013 yılında ilk kez davranışsal bozuklukları bir bağımlılık türü olarak kabul etti. internet bağımlılığı da özellikle sosyal medya bağımlılığı da bu bağlam içerisinde tartışılmaya başlandı. Şimdi meydan okuyucu olan bu manzara içerisine öncelikle şunu kabul etmemiz gerekiyor. Biz dijital platformlardan uzak durarak, onu yok sayarak varlığımızı sürdüremeyiz. Yani dijital platformları, onun sunmuş olduğu imkânların hepsini eğitim sistemimizin içerisine dâhil etmemiz gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Kovid- 19 salgınında da en hızlı başvurulan yöntemlerden bir tanesinin mesafeleri ortadan kaldıran dijital platformlar olduğunu belirten Özer, genç ve erken yaştaki çocukların bu konuda neye maruz kaldıklarının farkındalığıyla yetiştirmenin en büyük sorumluluk olduğunu kaydetti.
Özer şöyle devam etti: “Çünkü yeni medya, sosyal medya, diğer platformlar kendilerine sürekli bağlanılmasını talep ediyor. Yani sürekli online olmanızı talep ediyor, istiyor. Dikkat ederseniz medyadaki teknolojik dönüşümlere artık ekran terk etmek diye bir şey yok. Bunlar tesadüfen bir şekilde yapılan şeyler değil. Bilinçli bir şekilde psikoloğundan sosyoloğuna kadar, tüm bilim disiplinlerinin ortak bir şekilde ürettiği şeyler. Çünkü insanda kabiliyeti olmayan bir şeyin sürdürülebilirliği ve yönetilebilmesi mümkün değil. Belki insanlık tarihinde ilk kez bu dijital platformları yöneten şirketlerin sayısına baktığınız zaman insan tarihinde, insanlık tarihinde bu kadar azınlığın bu kadar 2 milyarın üzerindeki çoğunluğa, dijital medya okuryazarı olan, internete giren çoğunluğun sadece zamanına değil tercihlerine ve karar mekanizmalarına tahammül, tahakküm ettiği bir dönemden geçiyoruz.“
Günümüz dünyasında internet üzerinden, sosyal medya üzerinden manipülasyonlar yapıldığına dikkati çeken Bakan Özer, “Tüm kavgalar, tüm savaşlar, tüm PR çalışmaları sosyal medya üzerinden yapılıyor. Hem kullanışlı bir enstrüman aynı zamanda dezenformasyonun da çok yaygın bir şekilde artık günlük yaşantımıza girdiği bir döneme tanıklık ediyoruz. Çünkü medya platformları kendisine bağlantılı bir şekilde yaşantımızı sürdürmek istediği için sürekli bilgi bombardımanına maruz bırakıyor. Sıklıkla dile getirilen işte ‘tıkınmalıyız’ gibi birçok farklı kavramlar artık literatürümüze girmeye başladı. Aslında bu aynı zamanda gençlerimizin davranış patenini de değiştiriyor. Sadece tercih, karar mekanizmalarını etkilemiyor. Bireyler giderek yalnızlaşmaya, haz alanını ve meşruiyet alanını sanal ortamda tesis etmeye başlıyor.” değerlendirmesini yaptı.
Özellikle sosyal medya platformlarında dışlanma, dışlanmama refleksi, kabul edilme, akredite olma dinamiğinin çok aktif bir şekilde kullanıldığına dikkati çeken Bakan Özer konuşmasını şöyle sürdürdü: “Önce bireyler yalnızlaştırılıyor sonra haz sanal bir ortamda oluşturuluyor, insani olan haz mekanizmaları ve sonrasında da artık kararları, davranışları, günlük yaşam ritüelleri değişen bir insan profili ortaya çıkmaya başlıyor. Sabır değeri unutuluyor. Diğerinin dertleriyle hemhâl olabilme melekeleri gittikçe zayıflıyor. Aslında bizde belki bu konuyla ilgili en fazla söz söyleme hakkı olan toplumlardan bir tanesi biziz. Çünkü değerlerin, bu gönül coğrafyasının inşa edilmesindeki insanlık değerlerinin aslında bu dijital bağımlılıkla ne kadar erozyona uğradığı ve farklı bir birey yetiştirilmesiyle ilgili çatışmanın ortaya konduğu çok aşikâr ama bunun için çok fazla düşünmemiz, çok fazla kafa yormamız ve çok fazla önlem almamız gerekiyor.“
Medya okuryazarlığı ile gençler, gelecekteki savrulmalara ve meydan okumalara karşı dirençli olacak
Bağımlılıkla ilgili, özellikle sosyal medya platformlarıyla ilgili ‘dikkat ekonomosi’, ‘iş modeli’ gibi yeni tanımlamaların yapıldığına dikkati çeken Bakan Özer, “Normalde serbest piyasa ekonomisinde satın aldığınız ürünü bilirsiniz. Diğer bağımlılık türlerinde de ürün alırsınız. Ürün size bir şeyi etkiler. Ama somut bir şekilde bir ürün satın alındığı ortadadır. İnternette ise dikkat ekonomisi vardır. Yani siz aslında tüketici değilsiniz. Siz ürünün bizatihi kendisisiniz. Çünkü bedava verilen hizmetlerde sürekli bağlantıyla sizin tercihleriniz, davranış patenleriniz, bilgileriniz reklam verenlere satılır ve farklı platformlar, sürekli sizinle temas kurup sizi yönlendirmeye çalışır. Yani artık insan öyle bir evreye geldi ki tüketici olmaktan çıkıp ürün olmaya başladı. İşte bu konuları çok kapsamlı bir şekilde sadece eğitim boyutuyla değil ekonomi, sosyoloji, psikoloji boyutuyla çok kapsamlı bir şekilde masaya yatırmamız gerekir çünkü günübirlik belli haftalarda tartıştığımız bir konu değil yaşamın bizatihi aktığı ana mecralardan birisi olduğu için sürekli gündemimizde olması gereken konulardan bir tanesi. İşte gençlerimizi bu konularda daha çok farkındalıklarını artıracak şekilde ve aynı zamanda neyle yüz yüze kaldıklarının, bilgi kuramının ne olduğunun, bir bilginin özellikle medya okuryazarlığında bir haberin doğruluğunun, hakikat ilişkisinin ne olduğunun farkındalığıyla yetiştirmemiz bizim gençlerimizi gelecekteki savrulmalara ve meydan okumalara karşı çok daha dirençli kılacaktır.” değerlendirmesini yaptı.
RTÜK’le iş birliğinden dolayı Başkan Ebubekir Şahin’e teşekkür eden Özer, “Bu iş birliğini basit bir iş birliği olarak görmüyorum. Ülkemizin geleceğini emanet edeceğimiz, geleceğin güçlü Türkiye’sini inşa edecek olan gençlerimizi daha dirençli kılacak, dışarıdan gelecek ve içeriden gelecek, sosyal medya üzerinde saldırılara çok daha dirençli kılacak, farkındalığını artırmış bir nesil olma anlamında çok kıymetli buluyorum.“
Kültürüyle, medeniyetiyle, insanlık değerleriyle donanmış bir şeklide yoluna yürüyen bir gençlik
Medya okuryazarlığının güncellemelerinden bilgilendirmelere kadar sadece 7 ve 8. sınıftaki seçmeli derslere değil, diğer derslere de örtülü olarak içeriklerine katacak şekilde çok kapsamlı bir iş birliğinin ilk adımlarını attıklarını dile getiren Özer, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlâklısını severim‘ sözüne atıfta bulunarak konuşmasına şöyle devam etti: “Akademik becerileri güçlü, bedeni güçlü, kendisini zinde tutan ama ahlaklı olan… Yani kültürüyle, medeniyetiyle, insanlık değerleriyle donanmış bir şeklide yoluna yürüyen bir gençlik. İşte biz Millî Eğitim Bakanlığı olarak zeki, çevik ve ahlaklı bireyler yetiştirmek için tüm gücümüzle yola koyulduk. Arkadaşlarımızla çalışıyoruz.”
RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin de çocukların medya karşısında olası tehlikelerden haberdar edilmesi için çok değişik mecra ve alanlarda çalışmalar yürüttüklerini söyledi. Bu kapsamda medya okuryazarlığı protokolünün yenileneceğini ve daha geniş kapsamlı uygulanmasının sağlanacağını anlatan Şahin, “Sadece dijital medya okuryazarlığı değil, çocukların dijital bağımlılıktan uzak durmaları, ailelerin bilinçli birer medya tüketici olabilmeleri ve çocukların bilinçli medya tüketicisi olarak geleceğe yön vermeleri açısından önem taşıyan protokolün imzalanması için buradayız.” diye konuştu.
Protokol neler getiriyor?
Millî Eğitim Bakanlığı ile RTÜK iş birliğindeki protokolle Bakanlığa bağlı kurumlarda eğitim alan öğrenci/kursiyer, öğretmen, yönetici ve velilere dönük medya okuryazarlığı, siber güvenlik ve teknoloji bağımlılığını önlemeye yönelik seminer, konferans, kongre, sempozyum, söyleşi, panel, çalıştay, eğitim, yarışma ve etkinlikler düzenlenmesi, öğretim programı ve öğretim materyali geliştirilmesi, kamu spotu hazırlanması gibi çalışmaların gerçekleştirilmesi amaçlanıyor.
Protokol kapsamında tüm eğitim kademelerinde medya okuryazarlığı bilincini geliştirmek amacıyla diğer derslerin öğretim programlarında medya okuryazarlığı konusuyla ilişkilendirilebilecek kazanımlara yönelik materyal hazırlanacak. Ortaokul 7 ve 8. sınıflarında seçmeli ders olarak okutulan medya okuryazarlığı dersi öğretim programı güncellenerek bu doğrultuda öğretim materyali hazırlanacak.
Protokolle ayrıca seminer, konferans, kongre, sempozyum, söyleşi, panel, çalıştay ve kamu spotu hazırlanması gibi etkinlikler düzenlenmesi; EBA ve ÖBA’da yayımlanmak üzere dijital materyaller hazırlaması; eğitici eğitimlerinin gerçekleştirilmesi; öğrenci/kursiyer, öğretmen, yönetici, aileler, kitap yazım komisyonları ve öğretim materyalleri geliştirme komisyonları için eğitimlerin gerçekleştirilmesi planlanıyor.